
Alfabeti̇k Si̇stemde Okumak ve Yazmak
Yazım Sistemine Göre Okumak
Okuma öğretimi, yazım sistemi ile organik olarak bağlantılıdır. Okumanın nasıl öğrenildiği ya da öğretilmesi gerektiğine ilişkin metodolojik yaklaşımımızın geliştiricisi bu bağlamdır.
Yazı öncesinde bilginin diğer kuşaklara aktarılmasının araçları, resim ve ağırlıklı olarak konuşmaydı. Ozanlar söyledikleri şarkılarla, anlattıkları destan ve masallarla bilgiyi yeni kuşaklara aktarırlardı. Bilgi geliştikçe, zihinde depolanması zorlaştı. Nihayetinde insan hafızasının sınırlarını zorlayan bilgi, sözle taşınamaz oldu. Bilginin saklanması ve diğer kuşaklara aktarılması için yeni bir araca ihtiyaç vardı. Öyle bir araç ki sözü ölümsüzleştirsin.
Tarih sahnesinde görülen ilk yazım türü resimyazıdır. Bu türdedeki yazıları “okumak” hiçbir uzmanlık gerektirmez. Resimyazısının sembolleri, sözcüklerin resmidir. Ancak semboller her iletişimde yeniden düzenlendiği için istikrarsız, değişken ve geçicidir. Zamanla dilin soyut ifadelerini sembollerle gösterme zorluklarını aşabilecek yeni bir yazım sistemi gelişir. Sembollerden farklı olarak işaretler, yazıcıların üzerinde anlaştıkları terimlerin grafik çizimleridir. Bu tür yazıların okunması için, grafik işaretlerin anlamlarının ezberlenilmesi zorunludur. İşaret yazısının okuma mekanizması algılama ve ezberleyerek tanımaktır. Çivi şeklindeki işaretlerle yazılan hece tabanlı çiviyazısı türündeki yazıları okumaksa; dildeki heceleri bilmeyi, işaretlerin hece değerlerini ezberlemeyi gerektirir. Bugün bu türdeki yazıları okuyabilmek için kürsü düzeyinde uzmanlık gerekmektedir. Ancak alfabetik yazım sisteminde, bu yazım türlerine ait okuma mekanizmalarının kullanılmasına ihtiyaç yoktur.
Alfabe, insan kültürünün en büyük kazanımlarından biridir. Alfabenin icadı, dilin sesbirimlerinin farkındalığından kaynaklanır. Alfabetik yazım sistemi sözcükleri önce en küçük ses parçalarına ayırır. Sesbirimlerin işaretleri harflerdir. Konuşulan sözcüklerin ses biçimleri harflerle işaretlenerek, bir grafik modele dönüştürülür. Alfabe, bir dildeki tekil seslerin sayısı, olası hecelerin sayısından çok daha az olduğu için dil seslerinin hecelerden daha ekonomik bir şekilde kodlandığı yazım sistemdir. Hangi adla anılırsa anılsın (Alfabe, Elifba, ABC vb.) alfabelerin harfleri; sözcüklerin fonemlerini işaret ederler.
Alfabetik yazım dilinde her sesbirime bir harf atandığı varsayılsa da harf sesbirim karşılığının bu düzeyde uyumlu olduğu alfabe sayısı azınlıktadır. Örneğin; İbrani ve Arap alfebelerinde ünlü harflerkullanılmamaktadır. Alfabetik yazımda harflerin sayısı 25 ile 40 arasında değişmektedir.
Alfabetik sistemde yazmak; sözlü konuşmanın ses biçiminin (sözcüklerin) bir grafik işaret modeline çevrilerek “işaretlenmesidir.” Okumak ise; yazılı grafik işaretlerin konuşmanın ses biçimine çevrilmesi olarak tanımlanır. Okuma, harflerin ses değerlerini söyleyerek oluşmaz. Okumanın gerçekleşmesi yazılı grafik modelin, sözcüğün ses biçimine dönüştürülmesine bağlıdır. (1)
Yazının tarihinini izlerken dilin anlamsal içeriğinden sesbirimlerine kadar derinleşen analizine tanık oluruz. İnsanlar yazmaya, anlatmak istedikleri şeylerin resmini yaparak başladılar. Bilinen en eski yazılar, Sümerlerin (MÖ 4000) ve Mısır’da Eski Mısırlıların (MÖ 3100) kullandıkları resimyazılarıdır. Resimyazı başlangıçta ses göstermez. Küçük çizimler tasvir ettikleri şeylere benzer. Örneğin, yılan kelimesini yazmak, bir yılanın basit bir resmini çizmeyi gerektirirdi. Bu tür yazılara piktogram denilir. Bazen bir düşünceyi anlatmak için birden fazla resim kullanılırdı. Düşünceyi anlatan resimyazılara ise ideogram denilmektedir. Resimyazı zamanla sembolik sistemde soyut düşünceleri göstermenin zorluklarından sıyrılarak işaret yazısına doğru evrilmek zorunda kaldı. Böylece işaretlerin özel anlamlarının ezberlenmek zorunda olduğu logografik yazı biçimi ortaya çıktı. Bu sistemde, dilde anlam içeren kelimelerden çok daha fazla sayıda logogram vardır. Bir sembolden farklı olarak bir işaret, belirlenen nesneyi veya kavramı kendi görsel biçiminde yansıtmaz. Çağdaş yazım dilleri arasında logografik yazı sistemi, Çince yazım dilinde yaşamaktadır. Çince okumayı öğrenmek için ezberlenilmesi gereken minimum logogram sayısı yaklaşık 5000’dir. Edebi bir eseri anlayacak düzeyde okuma yeteneği için 60.000 logogramın öğrenilmesi gerekir.
Logografik yazı zaman içinde ses gösteren işaretler içermeye başlar. “Yüzyıllar içinde çok büyük bir değişiklik gerçekleşti. Yazıcılar Sümer dilindeki sesleri işaret eden işaretleri kullanmaya başladılar ve objelerin resimlerini yapmayı bıraktılar. Başka bir deyişle bu işaretler piktogram değil, fonogramlardı (sesyazıları). Bütün gerçek yazıların temelinde bu önemli buluş yatmaktadır.” (Donaughue, C. 2009) Anadolu ve Mezopotamya uygarlıkları (Hitit, Sümer, Asur, Akad, Babil) tarafından 3000 yıl boyunca kullanılan çiviyazılarında bir sözcüğü ya da hecenin seslerini (fonogram) gösteren işaretler kullanılır. İlk dönem Mısır resimyazısı da zaman içinde, Mezopotamya resimyazısının gelişimine benzer bir dönüşüm yaşamıştır. Mısır hiyerogliflerinde de fonetik işaretler kullanılmaya başlanmıştır.
“Antik Yakındoğu’da alfabenin önünde iki büyük yazı şekli vardı. Her ikisi de ayrıntılı, etkileyici ve okunuşları “uzmanlarca” sınırlıydı. Mısır hiyeroglifleri piktogramlar, logogramlar ve fonetik işaretlerden oluşuyordu: yaklaşık 700 resim sembolü, genellikle kombinasyon halinde yazılmıştır. Mezopotamya çivi biçimi Babil versiyonu ile simgelendiği gibi çoğunlukla yarısı düzenli olarak kullanılan yaklaşık 600 sembolik bir fonetik betikti. Fonetik olan çiviyazısı bir alfabe gibi kelimelerin seslerini yeniden üretti. Bununla birlikte çiviyazısı kategorik hece tabanlı bir yazım sistemiydi.” (2)
Bazı araştırmacılara göre en eski alfabe Ugarit çiviyazısı alfabesidir. “Kimse alfabenin nasıl geliştirildiğini bilmiyor. Belki bu alfabe (Fenike Alfabesi), hiyeroglifler ve diğer yazı sistemlerinden alınmış fikirlerin karışımıyla oluşturulmuştur. İki alfabeyi de dikkatlice inceleyin. Şekiller birbirine hiç benzemiyor. Ugarit alfabesi Fenike alfabesinden 200 yıl önce yok olmasına karşın ifade ettikleri sesler neredeyse aynı.” (3) Suriye’nin büyük Kenanlı Ugarit kentinde 1929’daki kazılarda ortaya çıkarılan 1000 tabletteki, 30 adet çivi biçimindeki yazı formundan oluşan alfabe, çoğu araştırmacıyı Mezopotamya çiviyazısının alfabenin oluşumunda etkili olduğu görüşüne itmiştir. Ancak yakın dönemde Mısır’da bulunan yazıtlar, her iki alfabenin de aynı kaynaktan doğup akan bir ırmağın, iki ayrı kolu olduklarını doğrular.
Alfabe M.Ö 2000 yıllarında Mısır’da keşfedildi. Günümüzden dört bin yıl önce “Semitik” dil konuşan insanlar, konuşma dillerindeki sesbirimleri ayrıştırmayı başardılar. Böylece konuşma sesbirimlerini resmederek işaretlediler. Alfabenin keşfi yazım tarihinde büyük bir devrimdir. Alfabe öncesindeki yazım sistemleri sözcüklerin hecelerini göstermeye kadar ilerleyebilmişti.
Alfabenin kaşifleri kendilerinden önceki tarihsel miras üzerinde yükselerek, sözcükleri sesbirimlerine ayrıştırdılar. Öncelikli buluş harfler değildi, sesbirimlerdi. İlk alfabe sesleri resimlerle temsil etti. Harflerin tarih sahnesine çıkışı yüzyılları buldu.
“Bir harf kalıcı olarak üzerinde mutabık kalınan basit ve özgün bir resimdir ve Semitik dilde adı uygun sesle başlayan aşina olunan bir nesneyi gösterir. Görsel modeller için mucitler, Mısır şehirlerinin kamuya açık yerlerinde bol miktarda bulunan güzel hiyerogliflere ve ülkenin açık alanlarında sahnelenen Mısır kaya yazımının daha basit sembollerine baktılar. Bunlardan harfler gibi kopyalanacak resimleri seçtiler. Yeni resim harfler, Semitik dilin isimleriyle biliniyordu; Mısır adları ve değerleri atılmıştı.” Bu şaşırtıcı bilginin daha iyi anlaşılması için “k” harfinin tarih sahnesindeki evrimine göz atalım. Daha detaylı bilgi için bakınız; Sacks, D. (2003).
Bugün dünya üzerinde kullanılan alfabelerin kaynağı Semitik dil alfabesidir. "Bu ata, esaslı bir torun üretti: Fenike alfabesi (M.Ö. 1000) ve sonra Lübnan’daki temelinden küresel bir çoğalma için başlangıç noktası buldu. M.Ö 800’e göre, kullanışlı Fenike harfleri en az dört kez diğer dillere kopyalanmıştı. Ortaya çıkan iki alfabeden Aramice ve Grekçe yeni alfabe üretti ve bu yeni alfabe antik dünyada doğu ve batı istikametinde ilerlerken alfabeleri daha yenileri taklit etti. Bir alfabe nasıl böylesine yaygınlaşabilir? Cevap: Harflerin büyülü uyarlanabilirliği sayesinde. Tekrar tekrar yaklaşık 1000 yıl boyunca alfabenin harfleri kopyalanmış ve yeni bir dile uyarlanmıştır. Kopyalama işlemini yapan kişiler genellikle alıcı dilin yerli konuşmacılarıydı. (Bazen, Rus yazı dilinin doğumunda olduğu gibi, dini misyonerlere rehberlik eden Kiril söz konusuydu) Alıcıların tipik olarak bir yazı sistemi yoktu. Fakat, başkasının dilinde kullanıldığını gördükleri 22 veya 24 harfi ödünç aldılar ve bu yabancı işaretleri kendi dillerinin seslerine uyacak şekilde ayarlayabildiler. Yeni alfabeler bireysel harf seslerinin değiştirilmesiyle ya da tüm harfler dönüştürülerek icat edildi. Birkaç nesilde kopyalanan harfler, insanların yazı malzemeleri ve görsel zevklerinden etkilenerek, orijinal modellerinden farklı gelişti." (Sacks, D.2003)
Fenike alfabesinde (Semitik gelenekten devralınan alfabe) her harfin şekli, adı verilen nesnenin stilize bir eskizini oluşturur: Gimel (atma çubuğu) bir bumerang gibi görünür /g/ sesini işaret eder; "Mem" (su) dalgalı bir çizgidir, /m/ sesini iletir. En akıllıca dokunuşlarla: Her harf, harfin işaret ettiği sesle başlayan varlıkların çizimleridir. "Bet" (ev) ev şeklindeki harfle /b/ sesini gösterir. "Kaph" (avuç çizgisi) el şeklindeki çizimle, /k/ sesini verir. Fenike alfabesinde dilindeki 22 ünsüz konuşma sesi, 22 harfle gösterilmiştir.
Alfabenin tarihi, harflerin açıkça sözcüklerin sesbirimlerini işaret ettilerini belgeler. Ancak mucitlerin en büyük başarısı harfleri yazmaları değildi. Mucitler, sözcükleri yakından dinleyerek seslerine bölmeyi başarmışlardı. Sesleri farklı sözcüklerde karşılaştırarak, bu seslerin sınırlı olduğunu ve sözcüklerde tekrar ettiklerini fark ettiler. Bu başarıldıktan sonra geriye sadece seslerin işaretlerini tasarlamak kalmıştı. Sonuç olarak bu saptama, okuma öğretiminin başlangıç noktasını belirlemek için sağlam bir tarihsel ve bilimsel dayanak oluşturur; okuma öğretimine sözcükleri sesbirimlerine ayrıştırmayı öğreterek başlamalıyız. Tıpkı alfabe mucitlerinin yaptıkları gibi…
Alfabetik yazım sistemlerindeki işaretlerin (harfler) temsil ettiği gerçelikle bağdaştırılmasında harf adlarını ezberletmek öğretici değildir. Tersi düşünülürse, harf adlarını ezberleyenlerin okumaya başlaması gerekirdi. Gerçeğin böyle olmadığını biliyoruz.
İşaretler, yalnızca bir çeşit gerçekliğin ve bunları içeren eylemlerin temsili olan değişken dilsel kısaltmalarıdır. Bir işaret sistemini kullanmayı öğrenmenin ilk ve önemli adımı işaretle temsil ettiği gerçeklik arasındaki bağlantıyı kavramaktır. Logografik yazım türündeki işaretlerin gerçeklikle bağlantısı, işaretlerin anlamlarının bilinmesiyle anlaşılabilir. Rakamlarla işlem yapabilmek için öncelikle rakamların temsil ettikleri sayı değerlerinin bilinmesi gerekir. Müzikal işaretleri okumak için işaretlerin adlarını bilmek işe yaramaz. Çünkü müzikal işaretlerin temsil ettikleri gerçeklikle (ses, ritim, zaman vb.) aralarındaki bağlantılar dolaylıdır. Herhangi bir alfabenin yazım biçiminde, dilin sesbirimsel yapısı nesnel olarak vardır. Ancak bu nesnelliği anlaşılır kılan harfler değildir. Sözcüklerin sesbirimleridir.
Geleneksel okuma yöntemleri fonetik farkındalığı öğretmeyi amaçlamaz. Yine de öğrenciler yazılı sözcükler üzerinde yapılan mekanik okuma tekrarlarının sonunda, sanki bir "sihir" yapılmışcasına okumaya başlarlar. Pek çok öğretmenin, öğrencilerinin "aniden" başlayan ve devamının çorap söküğü gibi geldiğini ifade ettikleri okumaya başlama vurgusu böyledir. Aslında olup biten öğrencilerin hiç farkında olmadan, yaptıkları mekanik tekrar sonucunda dilin sesbirimsel yapısını “sezmiş” olmalarıdır. Tümdengelim, tümevarım ya da her ikisinin karışımından oluşan okuma yazma öğretim yöntemlerinin öğretim mekanizması mekanik tekrardır. Öğrenilmiş bir becerinin tekararlanması ile mekanik tekrar çok farklıdır. Tekrar becerinin pekişmesi ya da akıcılaşması için doğru bir öğrenme tekniğidir. Ancak tekrarın başlı başına bir öğrenme yöntemine dönüştürülmesi öğrenilmiş beceriyi pekiştirmekten çok farklıdır. Mekanik tekrar henüz edinilmemiş becerinin, defalarca taklit ettirilerek öğretilme sistematiğidir. Örneğin tümdengelim (bütün dil yaklaşımı) yönteminde “Ali ata bak.” “Ömer mısır sever” gibi 15-20 cümleyi defalarca yazmak ve okuyormuş gibi yaparak tekrarlamak mekanik tekrardır. Ses Esaslı İlk Okuma Yazma Öğretiminin sistematiği de mekanik tekrardır. “Lale al”. “Elli lale elle.” “Lale elli lale elle”. “Lale Ela el ele” cümlelerini tekrar tekrar okutmak, yazdırmak bu okuma yazma yönteminin öğretim mekanizmasıdır.
Mekanik tekrar alfabe öncesindeki yazım sistemlerinin öğrenme mekanizmasıdır. Fonetik analiz öğretimi ise okuma yazma öğretimini mekanik tekrardan arındırabilecek, alfabetik sistemin işleyişiyle uyumlu bilimsel öğretim metodolojisidir.
-
Simon, B.; Simon, J. (Ed.)(2003). Educatıonal Psychology In The U.S.S.R. The Psychology of Mastering the Elements of Reading by D.B.ELKONIN, Institute of Psychology, Moscow (1957–9). The International Library of Sociology, Routledge and Kegan Paul Ltd, London.
-
Sacks, D. (2003). Letter Perfect; Marvelous History Of Our Alphabet From A To Z. Broadway Books, NY.
-
Donaughue, C. (2009). Yazının Öyküsü. TC İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.
Kaynak: Keşoğlu, T.Ö. (2020). Fonetik Analizle Okuma Yazma Öğretim Programı Öğretmen Rehberi. (S.6-9) Fenike Yayınevi İstanbul.
#fonolojikfarkındalık #sesbirimselfarkındalık #fonetikfarkındalık #fonetikanaliz #sesfarkındalığı #okuyabılmek #yazabilmek #okumayazmaöğrenmek #okumayazmabilgisi #okumayazmakursu #okumayazmayetişkin #çocuklaraokumayazmaöğretmek #okumayazmaoyunu #ilkokulda